15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Paneli Gerçekleştirildi
Bolu Valiliği ve Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi (BAİBÜ) Rektörlüğü tarafından, 15 Temmuz hain darbe girişiminin milletimizin kararlı duruşuyla bertaraf edilmesinin 3. yıl dönümünde, “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” paneli gerçekleştirildi. Akademisyenler, darbe girişiminin sebep ve sonuçlarını ayrıntılarıyla ele aldılar.
Bolu İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Konferans Salonunda gerçekleştirilen panele; Bolu Valisi Ahmet Ümit, Garnizon Komutan Vekili Piyade Albay Ümit Koçak, BAİBÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alişarlı, Cumhuriyet Başsavcısı Önder Yaman, Vali Yardımcısı Ahmet Atılkan ile Çağlayan Kaya, Bolu Belediye Başkan Yardımcısı İsa Özcan, İl Jandarma Komutanı Jandarma Albay Nadir Çelik, İl Emniyet Müdürü Armağan Adnan Erdoğan, daire müdürleri, şehitlerimizin aileleri, üniversitemiz personeli ve vatandaşlar katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunmasıyla başlayan panelde Aziz şehitlerimiz için üniversitemiz İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Sinan Özdemir tarafından Kur’an-ı Kerim tilaveti sunuldu. Panelin moderatörlüğünü üniversitemiz Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ocak yaptı. 15 Temmuz 2016’da milletimiz çok acı bir olay yaşadığının altını çizen Prof. Dr. Ocak, milletin ve ümmetin düşmanlarının biraraya gelmek suretiyle milletimize tuzak kurduklarını ve milletimizin evlatlarını şehit ettiklerini söyledi.
Prof. Dr. Ahmet Ocak: “O malum şahıs, menfur, melun şahıs, 1000’li yıllarda Batınilerin yaptığı hareketin bir benzerini 2000’li yıllarda bir başka Batıni olarak yeniden yapmıştır.”
Millete ve devlete yönelik tüm hareketlerin tarih sürecinde değişik şekillerde tekerrür edegelen hareketler olduğuna işaret eden Prof. Dr. Ocak, özetle şunları ifade etti:
“Tarihimize baktığımızda, Türkler İslâm dünyasına dahil oldukları Selçuklular döneminden itibaren İslâm’ın siyasi liderliğini üstlenmişlerdir. Bu tarihten sonra İslam’ın cengaveri, kahramanı, şövalyesi, yiğidi, serdengeçtisi, bayraktarı Türklerdir. Bu rol, bu görev imparatorluğumuzun tasfiyesine kadar devam etmiştir. Dolayısıyla o tarihten bu tarihe pek çok yanlış hareketler, birtakım sapkın görüşler bu milletten, bu ümmetten intikam alma yolunu tercih etmişlerdir. Selçuklular döneminde de benzeri Batınilik hareketini görüyoruz. Şii Fatımilerin desteklediği bu sapkın hareket, hem Selçukluları yıkmak hem de kendi sapkın görüşlerini hayata geçirmek üzere harekete geçmiştir. En büyük destekçileri aynı zamanda dış güçlerdir. Haçlı Seferleri döneminde de Şii Fatımiler bu kez Haçlılara destek vermişler ve Şii Fatımilerin yardımıyla Müslümanlar Kudüs’ü kaybetmişlerdir. Bugünkü Şam şehrini Haçlılara teslim etmek için yine Haçlılarla anlaşma yapmışlardır. Bu örnekleri neden veriyorum? Çünkü, ismini anmayacağım o malum şahıs, menfur, melun şahıs, 1000’li yıllarda Batınilerin yaptığı hareketin bir benzerini 2000’li yıllarda bir başka Batıni olarak yeniden yapmıştır. O nedenle, hareketin temeli sapkındır ve hedefi, dış güçlerle, milletin ve ümmetin düşmanlarıyla birleşmektir.”
“15 Temmuz’u Değerlendirirken Kendi Parametrelerimizi Ortaya Koymamız Lazım”
“15 Temmuz Darbe Girişiminin Parametreleri” konusunda sunum yapan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Alkan, 15 Temmuz hain darbe girişiminin diğer darbelerden farklılıklar gösterdiğini özetle şöyle anlattı:
“Bu farklılıklar iki boyutta şekilleniyor: İlki, bizzat darbenin yapılış biçimi ve yaşananlar; ikincisi ise, bu darbenin şu ana kadar literatürde darbeler üzerinde geliştirilmiş olan herhangi bir perspektife uymaması. Dolayısıyla bizler 15 Temmuz’da kendimize özgü çok ciddi bir sorunla karşı karşıya kaldık. En başta gelen farklılık tabii ki direniş oldu. Biz bundan önceki darbelerde kitlelerin sokaklara dökülerek dinamiklerini görmemiştik. Daha sözde darbe bildirisi okutulmadan önce, darbe ihtimali ortaya çıktığında, daha Sayın Cumhurbaşkanımız televizyonda konuşma yapmadan önce insanlar kendiliklerinden sokağa çıkmaya başlamışlardı. Halkın, keskin, net ve kararlı duruşu darbenin gidişatında çok belirleyici oldu. Bu duruşun arka planında Türkiye Devletini yöneten kadroların olduğu başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere net ve açık biçimde görülmektedir. Aslında 2007’de başlayan süreç, 15 Temmuz’da taçlanarak devam etmiştir. İkinci farklılık kimliksizlik. Bütün darbelerde, darbeleri yapan kadrolar kendilerini açık açık ifşa etmişlerdir. Biz ilk defa Yurtta Sulh Konseyi adı verilen, isimleri olmayan, kimlikleri olmayan bir kadroyla karşı karşıya kaldık. Muhatabımız kim biliyoruz ama kendini göstermeyen, bundan sakınan bir kadroyla karşı karşıyaydık. Üçüncü farkımız şiddet. Darbeler her zaman kanlı olmuştur. 1960 darbesi bu ülkenin başbakanını ve iki bakanını idam ettirmiştir. İlk defa 15 Temmuz’da darbecilerin halka yönelik, açık, kanlı bir şiddete imza attıklarını gördük. Türkiye’de devlet kurumları çok ağır silahlarla saldırılara uğradı. İnsanlar göz göre göre katledildiler. Yani, darbeyi yapan kadroların şiddet uygulama biçimlerinde çok ciddi bir değişimin olmasıydı. Bu nedenlerle bu darbeyi çok farklı okumamız ve analiz etmemiz lazım.”
“15 Temmuz’u değerlendirirken kendi parametrelerimizi ortaya koymamız lazım.” diyen Prof. Dr. Alkan, darbelerin ekonomi ve hizipçilik ayaklarının FETÖ darbe girişiminde değişiklikler gösterdiğini anlattı. Parametreleri 4 temel unsur üzerinde değerlendiren Prof. Dr. Alkan, özetle “Bunlardan biri devşirmeci yönetim geleneğimiz. FETÖ yapılanmasına dikkat edin. En önemli ayakları neresi? Eğitim. Nasıl bir eğitim? Mümkün olduğu kadar aileden, çocuğu tecrit etmeye dönük bir eğitim. Eğitimi yurtlarla desteklediler. Duymuşsunuzdur, çocuk, Boğaziçi Elektronik mezunu, Kazakistan’da matematik dersi veriyor. ‘Ben çocuğumu tanıyamıyorum’ diyen aileler vardı. İşte bu yabancılaştırma mekanizması. Eğitim sistemini devşirme geleneği üzerine kurdu. Bunları yaparken şekilciliğimizden yararlandılar. Çünkü bizim devletimiz modernleşme süreci içinde aşırı şekilcileşti. Bir kız çocuğunun başörtüsünü yükseköğrenim sistemiyle ilişkili hale getirdik. Düşünebiliyor musunuz peruk takarsan girersin peruk takmazsan giremezsin. Bu yapı, bizim geliştirdiğimiz bütün şekilci kalıpları, bir grup ilkesi haline dönüştürüp devşirmeci mekanizmalar içinde kullandı. Başını açması gerekiyorsa açtı, içki içmesi gerekiyorsa içti. FETÖ, gerek burs sistemi gerek yatılı okul sistemi gerek üniversite sistemine baktığımız zaman tepeden tırnağa şekilci, modernleşme geleneğimizin içinden süzülüp gelen devşirme mekanizmalarının üzerinde yapılanmış bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.” diye konuştu.
“Modernleşme geleneğimiz devlet öncelikli şekillenmiştir.” diyen Prof. Dr. Alkan, “Üçüncü unsur, mesihçi paradigmadır. Osmanlı’nın en fazla uğraştığı isyanlar, mesihçi isyanlardır. FETÖ hareketi, bunu aşırı şekilde kullanmıştır ve bu öğreti içinde şekillenmiştir. ‘Mesih Nerede, Mehdi Kim?’ kitabında aynı ismi taşıyan makaleyi bizzat bu teröristbaşı yazmış. Burada, mesih üzerinden iş birliğinin mümkün olduğuna dikkat çekmiştir. FETÖ’nün devlet tarafından merkezi sınavlarda soru çalınmasını kendi mensuplarına mehdilik inancıyla açıklamaya çalıştıkları, mensupların feto’yu mesih sıfatıyla andıkları, İstanbul 18. Asliye Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararla feto’nun kendini ‘mehdi’ ilan ettiği bizzat kayıtlara geçmiştir. Son boyut ise kurumsallaşma yeteneği, bu yapının çok ciddi bir kurumsallaşma yeteneği olmuştur. Bu kurumsallaştırma yeteneğini hem kendini meşrulaştırma aracı olarak kullanmıştır hem de unsurlarına güven ve koruma alanı sağlamak suretiyle devşirmeci, korumacı, hizipçi paradigmanın güçlendirilmesine hizmet etmiştir.” dedi.